Kent Sanatçıları (SÖYLEŞİ – Bölüm 1)
Bir kenti paylaşmanın beklide en derin şeklini yaşar o kentin yazarları, şairleri… “Bir kentte yaşamak başka şeydir, o kent kimliğinin bilinçli bir üyesi olmak başka…” diyor Zekeriya Çavuşoğlu. O her zaman havasını soluduğu, suyunu içtiği, yollarında yürüdüğü bu kentin, Samsun’un bilinçli ve üretken bir üyesi olmaya çalışmış. Kimi zaman övülmüş, kimi zaman yerilmiş ama yazmaktan, çaba harcamaktan, üretmekten vazgeçmemiş. Ne diyelim? Sevdikleriyle, kızdıklarıyla, bitmeyen enerjisiyle bu kentin sanatçılarından biri var bu ayki söyleşimizde.
Samsun kültürünün içinde yoğrulan, gelişen ve üreten bir sanatçı olarak hep sizi “Kent Sanatçıları” söyleminin şemsiyesi altında gördük. Sanki bu yönde özel bir çabanın öncülüğüne soyunmuş gibisiniz. Son programınızda da yine aynı söylemi gördük. “Kent Sanatçıları” Neden bu? Amacınız ne?
Bildiğiniz gibi afişimizin başına “Kent Sanatçıları Edebiyat Gecesi” diye bir başlık koyduk. Çok mu iddialı bir sözdü bilmem ama yönümüzü, hedefimizi belirliyordu. Bir arkadaş afişimizin başındaki o yazıyı görünce hafif alay kokan, bıyık altı bir gülüş fırlattı bana. Sesimi çıkarmadım, öfkemi dizginledim, yanıt vermeye değer bulmadım. O da kendini sanatçı olarak niteliyordu oysa… Sustum çünkü kargaların bile bülbüller gibi şakımaya çalıştığı ülkemizde insanın kendi olmaya çalışması hem güç bir işti, hem de bazılarına göre olanca gücüyle sel gibi akan ırmakları tersine çevirme çabasından başka bir şey değildi. “Oynama şıkıdım şıkıdım” toplumun yönü, izi belirsizleştirilmiş kişileri değil miydik hepimiz? Yani herkesin biraz Amerikan, biraz İngiliz, biraz Alman, Fransız ya da Arap olmaya çalıştığı dünyada biz tutup onların deyimiyle Globalleşme (küreselleşme) tutkularına çomak sokmaya çalışıyorduk. Her şeyin iyisi, her şeyin en güzeli bizden olmayanlarda değil miydi? Sustum doğal olarak.
Kökü derinlere inmeyen ağacın boynu bükük olur. Küçücük bir rüzgârda, küçücük bir sallanışta bel verir. Toplumlar içinde de bu böyledir. Geçmişimiz, geçmişimizden günümüze aktarabildiğimiz her türlü kültürel birikimimiz; bizim ayaklarımızı toprağa sağlam basmamıza yarayan köklerimizdir. Onlardan uzaklaştıkça, kendimizden, özümüzden; insanlık dünyasında kendi renginde, kendi özünde insan olma bilincinde, şansından uzaklaşmış oluruz. İnsan önce kendi ailesini sever. Sonra mahallesini, kasabasını, giderek yaşadığı kentini ve ülkesini… Yaşadığı kente tutkun olmak, onun yarattığı kültürü sahiplenmek o kültürü kendinden sonrakilere iletmede kaynaklık edebilmek; hem kentine sahip çıkmak hem de ülkesini, ulusunu sahiplenmek demektir. Bu kentin sanatçısı olmak, bu kentin kültür ve sanat damarlarından beslenmek, bu kentim kültürüne kendi ölçütlerinde katkılarda bulunmak bu kenti, bu ülkeyi sevmektir aynı zamanda. Bizler öncelikli olarak bu kenti kendimize yaşam noktası olarak seçtik. Havası, suyu, gıdası damarlarımızda dolaşıyor. İşte bu yüzden ne bu kenti terk etme şansımız var ne de bu kentin bizden kurtulma şansı (!)
Sonuç olarak kendimize bu seslenişi uygun gördük. “Kent Sanatçıları” sayımız çok değil. Şimdilik işe şair, yazar, araştırmacı birkaç arkadaşla başladık. Benimle beraber, Kazım Memiç, Refik Baskın ve Ersin Erge bu atılımın öncüleri. Bu bilince zamanla diğer sanat dallarının da ilgi göstereceğini umuyoruz. Amacımız içinde yaşadığımız bu ketin kültürel birikimlerini sanat aracılığı ile dört bir yana iletmek. Bizler sanatçılarız ama öncelikle bu kentin havasını soluyan, suyunu içen, aşını bu kentin olanaklarıyla kotaran sanatçılarız. Yani bu kentin sanatçılarıyız.
Bu yönde kişisel olarak hangi çalışmaları yaptınız?
Öncelikli olarak şunu söylemeliyim. Yazdıklarımın hepsi bu kentin kültürel birikimi olarak nitelenmeli.
Samsun dışındaki herhangi bir sanat ortamına girdiğimizde hep bu kentin sanatçısı olarak kabul görüyoruz. Bunu dışında gazete ve dergilere yazdığım yazılarda Samsun’un kültürel ve sanatsal yapısıyla ilgili birçok çalışmayı yayınlandım. Aslında bu çalışmaların en önemli basamağı 90’lı yıllarda çıkardığımız “Samsun Sanat Dergisi” oldu. Adı Samsun’du ama Türkiyeli bir dergiydi o. Belli bir çizgisi olan, kaliteli yapılara yer veren, her şeyden önemlisi Samsun’dan Türkiye’ye seslenen bir dergiydi. Bugün “Kent Sanatçıları” diye nitelediğimiz insanların emeğiyle çıkmıştı dergimiz. Sonra Türkiye’nin her yanında yazarlar, şiirler yağmaya başladı. Yurt dışından insanlarla Samsun’un sanatsal ortamında buluşur olduk. Aynı zaman diliminde bir dergi daha çıkıyordu Samsun’da. Aynı yolda, aynı hedefte, aynı anlayışta insanların çıkarttığı “Kuzeysu Dergisi”. Bu iki dergi o günlerin Samsun kültür ve sanatına önemli katkıları olan çok özel dergilerdi.
Bunun dışında 90’lı yılların sonundan beri Samsun’un sanat ve kültür yaşamını yazmaya başladım. Samsunlu sanatçıları ve yapıtlarını tanıtan eleştirel yazılar yazdım. Samsun’un yarınlara iletilmesi gereken bir çok değerli insanının tanıtım yazılarını yayınladım. Tiyatro çalışmalarını, önemli tiyatro gruplarını, bu konudaki emektar insanları, oyun eleştirilerini kaleme aldım. Şu anda bu konuda yazılmış ve gazetelerde, dergilerde yayınlanmış kitaplar dolusu yazım var. Günü geldiğinde ve de bu ekonomik darboğazlar aşıldığında yayınlayacağım. Sanırım bunlar, bir dönem ve Samsun’un kültürel anlamda önemli bir başvuru kitabı sayfalarını oluşturacaktır.
selamlar samsunun sanatçısı ve yazarı senarıst elvan inal.detaylı bilgi için vebsiteme bakın.gsm-05383658313