Söyleşi – Haluk YOLSAL
“Ulaşılmak istenen umuttur”
İlkgençlik çağında, yazları köylerine gelen komşusu oldukları bir şairin verdiği kitaplarla başladığı şiir serüvenini, yayımladığı ikinci kitabı “bütün renkler biraz beyaz”la sürdüren Haluk YOLSAL, yetkin bir dille yazdığı şiirleriyle ve ‘Kent Sanatçıları’ adlı yeni bir sanat oluşumuyla sanatçı kişiliğinin hakkını veriyor
Öğretmenliğinin yanı sıra yaklaşık otuz yıldır sürdürdüğü şiir emekçiliğini, çıkardığı ikinci kitabıyla perçinleyen Şair Haluk YOLSAL; aşkı başat tuttuğu şiirlerinde yaşamın her alanından edindiği izlenimlerini, kişileri ve mekanları, imgelem dünyasında harmanlayarak; evrensel temaların yanında güncel kavramlarla ve olaylarla sunuyor okuruna. Türk şiirinin “Garipler”inden ve “İkinci Yeni”cilerinden beslenmesi ama en çok da Turgut Uyar’ı sevmesinden belki, insan için geçerli tüm kavram ve duyguları işleyerek içtenliğin hakim olmasını sağlıyor şiirlerinde. Kimileyin çocuk düşlerinin duruluğunu kimileyin de savaşların karanlık yüzünü dahil ederken şiirlerine, karşıtlıkların da birbirini tamamlayıcı etkisini vurguluyor ve hem anlamın eteklerinde hem de imgelerin sisli doruklarında dolaştırıyor okurunu. Kitabını bu bağlamda ikiye ayrılmış buluyoruz okurken de.
M.USLU: Şiir kitabınızı iki bölüme ayrılmış buldum. Bu ayırmayı siz yapıyorsunuz ancak; sözünü ettiğim ayrım, şiir biçimleri, temalar ve imgeler yönüyle ortaya çıkmış. Heceye yakın duranlarda; umudu çağıran, aşka çağrıda bulunan ve haykıran şiirler yer almış. Güncelliği yakalayarak savaşın acıları ve günümüz insanının kaygıları var bir de. İkinci bölümdeyse İkinci Yeni tarzına yakın ve umutsuzluk yüklü dizeler var. Bu noktadan hareketle şiirlerinizdeki bu durumu ve şiirinizin güncelliğini anlatır mısınız?
H.YOLSAL: Evet bu söylediklerinizde haklısınız. Böyle bir ayrımı gözettim şiirlerin bu yönünde. Şiirlerimdeki bu durumu iyi gözlemlemişsiniz. Şairler, zaten iki kavramı da birarada bulundururlar, ikisini de içlerinde yaşatırlar. Umudun ve umutsuzluğun olmadığı yer yoktur. İmgesel açıdan birbirini tamamlarlar. Ama değindiğiniz nokta gayet güzel. Aşkı aramak, aşka çağırmak, çağrılı olan birilerini sezinlemiş olma yönündeki değerlendirmeniz güzel. Şimdi şöyle sürdüreyim; şiirlerde imge kesinlikle yer almalı ama, okunduğunda da yaşanmışlıklara ilişkin durumlar da anlaşılmalı. Anlamın da çok önemli olduğunu benimsiyorum. Duyumsamanın yanında anlam da yer almalı. Kitabımın ilk bölümünde anlam üste çıkarken, ikinci bölümde imgeler daha ağırlıkta durur. Bu doğrultudaki bir anlamın karşılıklı iletişim için gerekli olduğunu düşünüyorum. İnsanlar anlamadıklarını beğenmiyor. Anlaşılan şiire daha çok kulak kesiliyorlar. İşte bu ikisinin birden varolması, bazen anlamın önde bazen de imgenin önde olmasını benimserim. Belki bu bir kaygı olabilir. Her ikisinden de uzaklaşmama diyelim buna.
M.USLU: Şiirlerinizde belirgin bir kavga durumunuz var. Kavga ile imge dünyasını ayırıyor gibiniz. Anlaşılsın dediğiniz şiirlerde bu kavga önde. Az önce değindik savaşlar da yer alıyor. Şairler vicdan mı rahatlatırlar böyle ve imgelerin yoğun olduğu şiirlerde neyin kaygısı ya da yansıması var sizden?
H.Y: Aslında hep o yanlışlıkları anlamaktır amaç. Vicdan rahatlatma olamaz. Bir çağrıdır belki de. Dostoyevski bir yerde diyor ki; “Geçmişten sorumluyuz ancak yarınlardan da sorumluyuz.” Geleceği nasıl oluşturmamız gerekir. Yaşananlardan çok uzakta olabiliriz ancak bir müdahele şansımız var mıdır? Ya da en azından bir söz söyleyemez miyiz? Bütün bu sözleri küçük bir suyun akışı gibi değerlendiriyorum. O su büyüyecektir. Felluce şiirimi bir öğretmen arkadaşım AKM’de düzenlenen şiir dinletisinde bir öğrencisine okuttu. Oldukça yoğun bir ilgi gördü. Tam da Irak’ta yaşananların gümdemde daha sık geçtiği bir dönemdi. Elbette ses vermeliyiz. Sadece bunu yapıyor olabiliriz ancak, yine de önemlidir bu da.
“İNSANLAR GÜN GEÇTİKÇE DUYARSIZLAŞIYOR”
Dünyanın bir yerinde bir sancının, acının yaşanıyor olması ilgilendirmiyor insanları. Bizde de dünyanın birçok yerinde de böyle bu. Maalesef ateş düştüğü yeri yakıyor. Zamanla kanıksıyoruz. Şiirin görevi de burada başlamaz mı zaten. Ancak şiir hak ettiği yeri bulamıyor.
Kendimle olan kavga va kaygı durumuma gelecek olursam; zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Alıp başımı çekip gitmek… Bir şiirimde de var belirttiğiniz üzere. Umutsuzluğu o haliyle de vermişliğim var. Ancak işin doğrusu ben hep umutla ilgili şeyler yazmak istiyorum. Umutsuzluk dile geliyorsa da ulaşılmak istenen umuttur aslında. Bunu başarabildiğimiz sürece bir iş yapmış sayarız kendimizi. Aşılayabilirsek ya da insanların geleceğe umutla bakabilmesini sağlayabilirsek. Orada bizim de bir sözümüz olursa bizi mutlu eden de o olur. Geçmişte şairler bunu yapmışlar. Belki biz de onu yapmaya çalıştık.
M.USLU: İnsanları iyi yansıtıyor ve şiirin içine güzel yerleştiriyorsunuz. İnsanları nasıl görüyor, onlara bakışınız ya da onlarda gördüğünüz şey nedir? Bir şair olarak bunu yaparken insanlara ulaşabilmenin yolu nereden geçer size?
H.Y: İnsanlarda; küçük çıkarlar içinde oluşturdukları çıkmazların ve açmazların gittikçe daha derinleştirdiğini, bunun da ekonomik sorunlar olduğundan geldiğini düşünüyorum. Belki sanatçılar da üzerlerine düşen görevleri yerine getiremediğindendir. Ancak sanat da kendine değer verildikçe gelişir. Yaşadığımız toplumda ne yazık ki, bunu biz anlatamadık. İlgilenmemeden ötürü toplumda birbirini anlamamak derinleşirken, dertleşme, paylaşma gibi kavramlar yüzeysel kaldı. Bu nasıl bertaraf edilebilir; halka inerek. Örneğin, Samsun’a operanın gelmiş olması önemli bir adımdır. Bir yandan da DT’nin açılacağı önemlidir. Sanat ne kadar yaygınlaşır ve ne kadar geniş kitleye ulaşırsa o toplumda ilerlemek kaçınılmaz olur.
Ancak şu da gerçek ki; halkla, sanatçılar arasında bir kopukluk var ve sanatçıların, ulaşmaya çalıştığı kitlenin dışında, belli bir okuryazar gözünde bile bir değere oturabildiği söylenemez. Kitabımın tanıtımı için yaptığım afiş çalışmalarında yaşadım bu durumu. Aydın gözüyle gördüğümüz insanlar bile değer vermez duruma gelmiş. En azından “ne güzel, böyle bir çalışman mı vardı?” sorusunu bile yöneltmiyorlar. Aydın sayılan kişilerin bile bu kadar değer verdiği bir ortamda halkla sanatçının biraraya gelmesi çok zor. Aslında aydın dediğimiz insanlar da artık okumaktan kopmuş durumdalar. Eğitim sistemimizde ve ailede kitapla ve sanatçıyla ilgili etkinliklerin zayıf olması da etkili bunda.
M.USLU: Şiirlerinizde yalnızlık, zamanın çabucak geçiyor oluşu, bir yerlere de kaçış peşinde oluşunuz görülüyor. Kentli insanın; zaman, yalnızlık ve ölüm kaygıları içinde olduğunu düşünüyor musunuz?
“YAZACAKLARIM, BİRİLERİNİ İLGİLENDİRMELİ”
H.Y: Kentlilerin kaygısı oldukça fazla. En başta kalabalığın içinde kendilerini yalnız hissetmeleri. Paylaşım eksikliği insanı kendi kabuğuna çekilmesini hızlandırıyor. Ben bunu iş ortamlarında da görüyorum. Kalabalığın olduğu yerlerde kopuş daha hızlı. Bu da insanı sosyalleştirmenin tersine yalnızlaştırıyor haliyle. Kimi korkuları da su yüzüne çıkarıyor bu hal.
Yalnızlığı farkeden insan biraz daha yalnız olur. Çünkü o, o yalnızlığının farkında oldukça yalnızlaşması da artar. Kimse beni anlamıyor söylemi dile gelir. Yalnızlaşması da bazen birşeyler üretmesini doğurursa yalnız kalmayı da sevecektir aslında. Ama bu yalnızlaşmak onu bencilleştirecektir ve paylaşımdan iyice koparacaktır. Yaşadığımız zamanın getirisi bir durum bu. Toplum da o zaman böylesi insanları dikkate almıyor. Farklı biçimde ürünler veriyor çünkü. Kendimi bu bağlamda, aynı duygular içinde gördüm ancak özenle kopmamaya çalışıyorum paylaşımdan ve halktan. Yazacağım şeylerin birilerini ilgilendirmesini istiyorum.
M.USLU: Samsun’da şairler nerede toplaşır bir araya gelir ve nerede eğleşirler?
H.Y:Samsun bu konuda oldukça elverişsiz bir durumda şairler için. Şairler, zaten azlar ve biraraya gelmektede sıkıntı yaşıyorlar. Ama bilseniz sıkıntılarını ya da anlaşamadıkları noktaları belki gülersiniz. Biraz kendi eksiklerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Günlük yaşamla ilgili ucuz kaygılar, sorunlar etkili daha çok.
M.USLU: Samsun’da “bir şiir festivali neden olmasın” diye gazetemizin kültür sanat sayfamızda bir soru yöneltmiştik. Gençlik Bayramı’ndan da yola çıkarak, genç şairlerimizin burada kendi seslerini duyurabileceğini belirtmiştik. Bu doğrultuda, kentte şiir ve sanatla ilgili etkinlikler hakkında neler düşünüyorsunuz ve kentte böyle bir etkinliğe nasıl bakarsınız?
“YENİ BİR OLUŞUM AŞAMASINDAYIZ”
H.Y: Geçen yıl böyle bir çalışmaya benzer bir etkinliğe üniversite öncülük etti. Eğitim Fakültesi’nde Samsunlu şairlerle ilgili bir program yapıldı. Orada 7, 8 şair biraraya geldik, şiirler okuduk. Etkinliğe “küçük iskender” de geldi. Onun dışında yazarlar vardı ve onların ardından biz çıktık “kent sanatçıları” olarak. Samsun da bir yazarlar derneği var ancak, biz onların arasında yer almıyoruz. Yeni bir oluşum gerçekleştirme aşamasındayız. “Kent sanatçıları” adında. On beş kişinin katılımıyla gerçekleşecek bu oluşumda şairlerin yanı sıra, yazarlar ve diğer sanat dallarından da arkadaşlarımız yer alıyor.
Kitabımın arkasında hakkımda kaleme alınmış görüşlerin sahibi arkadaşları da burada sayabilirim. “Zekeriya Çavuşoğlu” Değişim Dersanesi’nin sahibidir ve yayımlanmış 6 kitabı var; bir bölümü öykü, bir bölümü de şiirdir. Yazmaya devam ediyor. “Fikret Karadeniz”, Karadeniz gazetesinde köşe yazarı ve aynı zamanda araştırma-inceleme kitapları var. “Kazım Memiç” edebiyatçı ve köşe yazarıdır. “Mustafa Bilir” müzisyendir ve şiir kitabı vardır. “Ersin Erge” üniversitededir, onun da yayımlanmış üç şiir kitabı var. “Nurettin Taşçı” malumunuz, Ada dergisi onunla var. Ayrıca Celalettin E.Kavaklıgil arkadaşım da var. Çizgileriyle kitabıma ayrı bir değer katan sanatçı dostlarım Ali Bayır ve Hilmi Özbay da yer alıyor. Böyle bir oluşum içindeyiz.
Bu oluşumla belki dernekleşmek de sağlanabilecektir ama, en azından ayda bir biraraya gelmek, şiir geceleri düzenlemek gibi düşüncelerimiz var. İlkadım Belediyesi’nin orada daha çok müzisyenlerin bulunduğu, onlara verilen bir mekan var ve biz de, daha çok orada biraraya gelmeyi umuyoruz. Önceki yıllarda bu tür etkinlikler gerçekleştirdik. Bu durumu daha etkin hale getirmek amacındayız.
M.USLU: Son olarak, şiirin Anadolu’da yazılması gereken bir manifestosu olduğunu düşünüyor musunuz? Trabzon’da yürüyen bir Mor Taka var; Samsun, bu noktada yeri alır mı dersiniz?
H.Y: Samsun’da dergicilik yürümedi. Samsun’da 90’lı yıllarda Kuzey Su dergisi 10 ya da daha çok sayı yayımlandıktan sonra kapandı. O oluşumda yer alamadım. Ben o yıllarda yeni gelmiştim Samsun’a. Terme’ye geldiğim aylarda kapandı. Samsun, Trabzon’dan daha kozmopolit olmasına rağmen edebiyat kültür sanat çok az. Trabzon’da çok eskiden beri DT geçmişi var. Onun varlığı ya da oradan çıkan önemli şairlerin öncülüğü, aralarından birinin bu konuda elini taşının altına koyması etkili sanırım. Burada iyi bir çıkış yakalamasına karşın Ada, şimdilerde maalesef zor bir biçimde çıkarılıyor. Kent Sanatçıları’nın dergi amacı şimdilik yok. İleride belki.
KATAVASYA / M.USLU
helal haluk hoca…
Ali bey,kitaplarımla ilgili yorumlarınız için de teşekkür ederim…
ne demek efendim yorum düşüncelerimizdir..