Şinasi ÖZDENOĞLU
1922de Gümüşhane de doğdu İlk ve ortaokulu Gümüşhane’de, liseyi Trabzon Lisesi’nde bitirdikten sonra, yükseköğrenimin, Siyasal Bilgiler (1944) ve Ankara Hukuk Fakültesi’nde (1953) tamamladı.
Kaymakamlık ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı çeşitli memurluklarda bulundu. Sürmene, Sorgun, Lüleburgaz (1950–52) kaymakamlıklarında bulunduktan sonra Ankara’da Avukatlığa başladı. Kurucu Meclis üyesi ve Ankara milletvekili (1969–1973) oldu. 1973’ten sonra yine avukatlığa döndü. Ülkü, İstanbul, Varlık dergileriyle, çeşitli gazetelerde şiirleri ve yazıları yayınlandı. Şiirlerinde barış ve özgürlük temalarını, Anadolu insanının çektiği acıları işledi. Ankara’dan milletvekili seçilerek parlamentoya girdi (1969–73)
1956 da yazmış olduğu “Macar Rapsodisi” adlı şiiri başta olmak üzere bazı eserleri yabancı dillere çevrildi. Şiirlerinde orijinal ve renkli bir imaj dünyası oluşturmuştur. Mutlu bir dünya özlemi için hakkın ve doğruluğun savunuculuğunu yapan Özdenoğlu Cumhuriyet Şiirinin 1940 Kuşağı içinde seçkin bir konuma sahiptir.
Yapıtlarından bazıları: Edebiyatımızın Beş Ana Meselesi”, Teselli, Anaforda Dönen Adam, Vatanım Benim, Özgürlük İçin Ölmek, Acısıyla Yanmak Türkiye’min, Memleketi Sevmek Suçu, Önce İnsan Olmak, Şairler Böyle Sever, Suskunlar Ülkesi, Yasaklar Cehennemi, Sımsıcak Dostluğunda Ölümün, Seninle Bir Yılbaşı Gecesi”
MACAR RAPSODİSİ
Dr. Hartha’ların ölümsüz anılarına
Macar ovalarında ve Tuna kıyısında
Martha’nın gözlerinde ve bütün şarkılarda
Ve kurşuna dizilen gençlerin avucunda
Barut isine batmış bayraklarla beraber
Peşte sokaklarında tankların çiğnediği
Genç yürekler içinde üç renkli şafak
Sen göz yaşları, alınteri, en büyük sevda…
Sen, yirminci yüzyılda hukuk kitaplarında
Ve tekmil nutuklarda ismi geçen
İnsanoğlunun beyninde, namlu arpacığında
Doğacak çocuğumun gelecek ninnisinde
Ve güzelim denizlerin tuzundaki lezzet
Şakaklarımızda zonklayan kavga
Ve cümle mahkûmların rüyası
Ey hürriyet!
Ve sen, gerçek insanı yaratamayan insan
Sen, ey kardeş kanıyla beslenen insanoğlu!
Yangın başladı Peşte’de… Kardeşim, yangın!
Taze göğüsler üstünde tanklar horada
Sevgilim alevler içinde, sevgilim orada
Tutulmuş bütün caddeler, tutulmuş
Yanına varamıyorum
Sanırsın anacığım boğazlanıyor
Kurtaramıyorum…
El yordamıyla, tıkanmış sokaklarda
Ey ölümsüz şarkı, ey merhamet
Seni bulamıyorum!
Utanıyorum kendimden, petekteki arıdan
Bir başka yıldıza göçetmek istiyorum…
Utanıyorum buluttan, kımıldanan topraktan
Dağdaki kurttan, kuştan
Aslan yavrusu emziren ceylandan
İnsanlığımdan utanıyorum
Oysa ki insanlığın tekmil antenleri
Peşte üstündedir…
Oysa ki insanlığın Magna Carta’dan bu yana
Nice özgürlük antlaşmasına kanıyla imza koymuş
En yakışıklı oğullarını bu yola kurban etmiş
Ve bir zerresi için
Nice can satmıştır…
Utanıyorum kendimden kardeşim
Aynalara bakamıyorum!
Nerde kaldı çigan havaları, o çılgın kemanlar
Nerde dudak dudağa sevgililer?
Duyuyor musunuz şair Petöfi’nin sesini
Duyuyor musunuz tankların homurtusunda
Macar Rapsodisi’ni?
Biç beni, makineli tüfekle biç
Öldüremezsin!
Çıkar şarkılardan ve cümle kitaplardan adımı
Yine de silemezsin!
Ben, hayır ve şer misali insan kanındayım
1789’da ve Türk ihtilali’ndeyim!
Bugün bir tomurcukta, yarın darağacındayım
Ben, ne satılacak dava, ne kemik, ne etim
Ben, ölümsüzlüğün elindeki bayrak,
Ben, hürriyetim!
ELLERİN İÇİN NOKTÜRN
Sen, gecelerin ortasında bir ada gibi
En son gücümle kıyılarına yaklaştığım
Denizlerin ezgisini uzak bir sevda gibi
Bir çoban kulübesinde paylaştığım…
Yağmur altında dinlediğimiz şarkılar oynak
Güneşli havadakiler gamlıydı
Öptüğüm zaman gözlerin parlak
Okşadığım zamanlar dumanlıydı…
Nasıl hatırlamam, yapayalnız kalırım da
Ellerini.. Köpükler kadar beyaz
Gece söylediğim şarkıdır kaldırımda
Öylesine bir şarkı ki, anlatılmaz…
Saçlarımdan tutup kör gecelerden
Beni sabaha çıkaran ellerin
Gömleğime aşk mısraları işleyen
Mutlu soframızı kuran ellerin…
Ellerin… Ilık çeşmeler misali
Anıların havuzunda güller açtıran
Avuçlarıma konduğu zaman perişan
Doğduğum topraklar kadar sevgili…
Dizlerinde o eşsiz günleri geçirdiğim
Yaşanmamış zevklerin sofrasındaymış gibi
Ey kimsesiz zamanıma dökülen musiki
Ey step gecelerinde kalan gençliğim!
Sen, karanlıklar ortasında bir ada gibi
En son gücümle kıyılarına yaklaştığım
Ölümsüzlüğün çağrısını uzak bir sevda gibi
Ömrümün her noktasında paylaştığım…
KAVGALARDAN UZAK
Şarkılar bitti, kaçabilsem bu şehirden
Dağ, yol, köy, uzak bulutlar
Size sığınabilsem size saf ağaçlar
Nedir bu çektiğim insanlar elinden?
Ben o eski adam olamam geçti
Kardeş kavgası başladı, dünya değişti
Ne mümkün bir dost bulmak gönlümce, ne mümkün
Karanlık bahçedeyim artık, çekildi ufkumdan gün.
Koşsam bu şehirden, gök deli, yelken fora
Bozkırın ortasında yatsam, yıldızlar altına
Trenler geçse önümüzden çalkana çalkana
Ah! Büyük bir müjde verebilsem insanlara
Hastalara, sabahı bekleyen hastalara.
Bir değirmen olsa, söylese dinlesem,
Bir âşık olsa, çalsa inlesem
Bir çocuk gibi ağlasam, döğünsem
Dağlar, yollar, köyler, uzak bulutlar
Şehirlerden kaçıp sizlere sığınsam
Sabah beni yollarda bulsa
Bir gün kaderde yine yolculuk varsa
Gemide tek başıma, saçlarım meltemde
Eski maceralarla baş başa güvertemde
Kardeş kavgalarından uzak bir dünyaya doğru
Yürü diyeceğim kaptana, yelken aç, yürü!