ŞİİR HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ

Renklerin özündeki gizi en iyi ressamlar bilir. Renkler, onların tanıdık fırçalarında güzellikler dünyasının hayranlık uyandıran görüntüsü haline gelirler. Gizli bir dünyadan gelmişçesine gizemli ve kendine bağlayıcıdır bu yapıtlar. Halbuki o fırça bizim elimizde nasıl da sessizdir.

Şiir de öyledir. Sözcüklerin gizi ozanın bilici ellerindedir. Onlardaki ses ve müziği, anlam ve renk ol-gunluğunu ancak ozanın yaratıcı gücü fark edebilir. Ressam renklerin uyumundan güzelikler yaratır; ozan sözcüklerin uyumundan müzik ve anlam dolu dizeler sıralar alt alta. Fuzûlî’ye göre ozanlık yeteneği bir Tanrı vergisidir. Bu armağan yeryüzünde belli kişilere verilmiştir. Tanrı’nın en sevgili kulları olan Peygamberlere bile verilmeyen bu yetenek, ozanların neden yazmak zorunda olduklarının bir kanıtıdır. Nitekim dünyaca ünlü bir ozana: ” Niçin yazıyorsunuz? ” diye sorulduğunda, yanıtı: ” Çünkü yazabiliyorum da ondan!…” olmuştur.

Yazmak, ozan için yemek, içmek ve yaşayabilmek için havayı solumak kadar doğal bir gereksinimdir. Ruhsal bir boşalımdır. İçindeki güzellikleri insanlarla paylaşmak, yaşadığı iç dünyasının kapılarını sıradanlaşmış değil, yüce bir deyişle insanlara karşı ardına kadar açmaktır. Anlaşılmaz diye nitelenen, bazen garipsenerek dışlanan bu insanların çevresindekilere bir dost elidir şiir.

Ozanın dünyasında, kötülüklere haksızlıklara, ikiyüzlülüklere ve çirkinliklere yer yoktur… Silahı sözdür ozanın. Yolu güçsüzden yanadır. Haktan yanadır, halktan yanadır, doğrudan yanadır. Bu yüzden en çok ozanlar zindanlarda çürümüş, sürgünler yemiş, dili uzun diye boğdurularak yok edilmiştir. Ama onun sesi büyük kitleleri harekete geçirmiş, yürekleri alevlendirilmiş, haksızın yüzüne acı bir kırbaç gibi inmiştir

Ozan:
“Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan Sayyad-ı bi-insafa hizmet-ten” (N. Kemal)

diyecek kadar yüreklidir. Çünkü Tanrının yeryüzündeki gölgesi olarak nitelenen padişaha, toplumun özgürlüğünü elinden aldığı için: “Zalimin dünyadaki yardımcısı kötü kişilerdir. İnsafsız avcıya hizmetten zevk alanlar yalnızca köpeklerdir” diye seslenmek, kelleyi göze alıp ipe teslim etmek demektir.

Ozanın silahı sözüdür; ama, o her zaman korkusuzdur, yiğittir. Ne yenilmez sanılan güçler korkutur, ne de darağaçları, cellatlar susturabilir onu…
Ozan halkının dilidir. Söylemekten korktuğunu korkusuzca söyleyendir. Başkaldırışıdır zalime, adaletsizliğe ve zulüme.

Bazen bir kılıçtır söz, bazen bir kılıçtan da keskin meydan okumadır.

“Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Devlet hakkımızda yazmış fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir “
(DADALOĞLU)

Söz ancak ozanın dilinde böylesine baş eğmez bir silah, dünyanın en güçlü sanılan büyüklerine kafa tuta, tüm güçsüzlüklerini yüzüne vuran yürekli bir ses olur.
Bazen ince bir alaydır ozanın dilinde şiir. Yüceltiyor zannederken yerin dibine geçirir. Bazen sözünü sa-kınmaz, öfke olur, ateş olur, yakıp yıkar önüne geleni. Sel. olur karşı durulmaz, kötülerin korkulu yürek yangını olur, kabuslu gecelerine tüneyen uykusuzluk olur.

“Bizdeki sanatı taklid edemez Avrupalı,
Sanma ahengi umumiye bu heyet kapılır,
Milletin ağzı açıldıkça kilit vurmak için
Bab-ı Ali’de” ne sanatlı anahtar yapılır” (Şair Eşref)

İşte Şair Eşrefin Meşrutiyet devrinin sansürcü kafalarını yeren dizeleri. Yerginin sınırı yok Şair Eşref’te. O yanlışın, kötünün ve namussuzun karşısında susmaz.
“Eylemem ölsem de kizbi ihtiyar,
Doğruyu söyler gezer bir şairim;
Bir güzel mazmun bulunca, Eşrafâ
Kendimi hicv eylemezsem kafirim.”

Uzun söze ne gerek Şair Eşref kendini bile yermekten çekinmez. Ama en zor iş kişinin kendini yermesi, yerden yere vurması değil midir?

Ozan Hasan Hüsnü Durgun:
“ozan amansız sevdaların özsuyunu/
döker kendi göklerinden /
sesinin atlasına”

diye anlatır şiiri. Şiire sevda ile başlar, yine onunla son noktayı koyar. Ozanın gerçek yaşamıdır dizelerde okunan. İnançlarıdır, acılandır, mutluluklardır, yaşadığıdır, yaşayamadığıdır… Ama çığlıkları ağıtsızdır. Acıları ağıta dökmeden yaşar. Umudunu terk etmez hiçbir zaman. Geleceğe ve mutluluğa inanır ve “Yaşam dipnot istemez” sözüyle noktalar ” Ağıtsız Çığlık ” adını verdiği şiir kitabını.

Şiir, sonsuzluktur. Umudun bittiği yerde, direncin tükendiğinde aydınlıkların söndüğünde hep o vardır. Tutunacak dal, gözlenecek yol, aşılacak dikenli tel, umuda çatlayan tohum, dağların ardından doğacak güneştir.

Biz de Ozan Yunus Yaşar’ın dizeleriyle nokta koyalım şiir adına söyleşimize. Sevgi adına, barış adına, dostluk adına;

“Ben toprağı zorlayan göçeri çiçek
Gecenin koynuna çömelmiş
Umudun, sevdanın ve direncin
Yenik düştüğü yerlerde
Tekmil aydınlıkların yazılmamış şiiri
Sevincin devinmelerinde büyüyen maviyim”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu