Sayın, Zekeriya Çavuşoğlu
Sayın
Zekeriya Çavuşoğlu,
“Anadolu Destanı” ve “Sessiz Kalemlerin Öyküsü” adlı yapıtlarınızı aldım. Kitaplarınız ve mektubunuzdaki kardeşçe duygularınız için teşekkürlerimi sunuyorum.
Anadolu toprakları üzerinde; hem eğitimci, hem de sanatçı olarak, hayatını gösterişsiz, ama onurlu bir savaşıma adamış, Doğu Karadeniz’in duygulu ve yiğit bir şairini tanımakla kıvanç duymaktayım.
“Terkedilmiş İlçe” Torul’umuzun; benim hayatımda da ayrı ve anlamlı bir yeri vardır: Rahmetli babam, Torul’da Savcı iken dünyaya gelmişim. Yıllar sonra (1945), Torul’da Kaymakam Vekili olarak staj yaptım. Harşıt’a çok yüksekten bakan patikaları, -atlarımız yedekte- yürüyüp, nice uçurumlardan sonra Kürtün’e, oradan da Zigana’nın en yüce noktasına varıp, Karadeniz’in maviliğini uzaktan seyrettiğim gençlik günlerimi hiçbir zaman unutmadım.
Sayın Çavuşoğlu,
“Anadolu Destanı” adlı yapıtınız, beni duygulandırdı. Destan; yalnızca zaferlerin, kahramanlıkların değil, toplumları sarsan büyük olayların şiiridir. 5000 yıl öncesi var olan Gılgamış, uzun bir tarihsel akış içinde, ardından nice Gılgamış’lar sürükleyerek bugüne dek gelmiş. Üstün şiir gücüyle yazılmış destansı dizeler, kuşkusuz, gelecek yüzyıllarda da varlıklarını koruyacaklardır. Çünkü destan; efsaneleşen tarihin modası geçmeyen, vazgeçilmeyen bir parçasıdır.
“Anadolu Destanı”nda yer alan dizeleriniz:
Ve dağ yürüyordu ardına bakmadan
Ulu bir dev gibi öfkesini
yumruklarında saklamış
Ve dağ yürüyordu korkmadan
Tek bir yürekçesine atan
kurdunu
kuşunu
Ve bilcümle yaratığı takmış peşine
Ve dağ yürüyordu
kartalın uçuşuna
karıncanın yuvasına
Günün doğuşuna
batışına
Ölüme, kalıma aldırmadan…”
Yiğitlik üstüne söylenmiş koçaklamaların havasında, epik söylemle kol kola, lirik şiirin ögelerini de beraberinde taşımaktadır. Destan şairi; hem geniş soluklu, hem inançlı kişi olmalıdır. Sizin söyleminizde bu iki niteliği de buluyoruz. Destan yazacak şair; gelecek kuşaklara ölümsüz bir ses bırakmak için yola çıkmıştır. İşte bu nedenle, “Acısıyla Yanmak Türkiye’nin” adlı kitabımızın (2. Baskı) önsözünde şunları söylemişiz:
“ Bir şairin, ateşten balyozlarla sevdanın ve inancın örsü üstünde dövülmüş yüreği – kendisini ölüme götürse bile- doğduğu topraklar üstüne en coşkulu, en yürekli destanları söyletir.”
Yapıtınızda, Türk Devrimi’nin hemen her evresini – biraz kısa da olsa- özlü biçimde, duru bir Türkçe ile yansıtmışsınız. Umarım, bu destandaki bazı bölümleri, daha geniş bir planda işleyerek, yeniden yayınlarsınız.
Güzel eserlerinizden ötürü sizi candan kutluyor; Ankara’da, ya da Gümüşhane’de görüşmek dileğiyle, gözlerinizden öpüyorum.
Şinasi Özdenoğlu – Ankara, 6 Şubat 1999