GEÇMİŞE BİR YOLCULUK VE GRUP ÖZGÜRLÜK

İlk kez 01.12 1999 tarihli halk gazetesindeki köşemde söz etmiştim Grup Özgürlük’ten. Seçtikleri müzik türü, müzik anlayışlarının ardındaki felsefe ve çalışmalarındaki amatör heyecan sarmıştı beni.

O dönemler Gazi Kültür Merkezi çok işlek bir yerdi. Tüm sanatsal etkinlik¬lere,dernek ve türlü kurs çalışmalarına kucak açıyordu. Cıvıl cıvıldı merkez. Her türden her anlayıştan insanı kucaklamak çok zordu; ama başarılmıştı işte. O dönem belediye başkanı Vedat Yılmaz daha sonra da Nihat Batur ve yine bu iki başkanın kültür müdürleri Hülya korkmaz, Veli Şengül bu işin mimarlarıydı ..Biz de gece geç saatlere kadar, bu kutu gibi ama evimiz kadar sıcak mekanda çalışmalarımızı yapıyorduk.

Yan bölümde Grup Özgürlük günün gözde türküleriyle kendi besteledikleri protest müzik türü şarkılarını seslendirme çalışmaları yapıyorlardı. Müziği duydukça kaçıp yanlarına gidiyordum. Gerçekten de özgündüler ve güzel söylüyorlardı. Halk Gazetesi’nde köşem vardı . Her hafta belirli günlerde Samsun kültürüne ve sanatına renk katanları okuyucularıma duyurmak gibi bir misyon biçmiştim kendime .Tek ölçütüm başarıydı. Yaptıklarıyla , umut vaad ediyorsa yazıyordum , aksi halde halde görmezden geliyordum eksikleri ,taklitleri ya da şaklabanlıkları.

Sözün özü bu grubu gazetelerde tanıtan ilk köse yazarı bendim . Aradan uzun zaman geçti .Grubun iki temel direği Muhsin korkmaz ve İbrahim Tutkaç hala iş başında . Grup Özgürlük , artık Samsun ötesinde uyumlu, usta ve sevilesi bir müzik grubu düzeyine ulaştı.

Geçen yıllar çok şeyler kazandırmış onlara . Amatör heyecanın yerini, ustalara yakışır bir sakinlik almış . Parçalar dile getirilirken eskiden olduğu gibi siyasi bir ajitasyon görevi yüklemiyorlar kendilerine . Aslında siyasete bulaşan her şey özünden de bir şey kaybetmiyor mu ? Müziği de sözün anlamını da daha bir olgun yorumluyorlar.Tüm duyguların rengi seslerine ve müziklerine yansımış artık. Hüzün de var coşku da var , sevinç de var; ama onları dinledikçe her birinin tadına doya doya varabiliyoruz artık . Artık bizleri kendi dünyalarına yönlendirmek diye bir kaygıları yok. Yüreklerindeki güzellikleri büyük bir alçak gönüllülükle ortaya koyuyorlar. Alırsanız alın , almazsanız siz bilirsiniz örneği… Ama aynı havadan aynı sudan ve aynı güzelliklerden beslenip akan giden bu sevdaların ardından gitmemek mümkün mü?

Bugünkü Grup Özgürlük yedi kişiden oluşuyor. Arada bir konuk sanatçı dostlarına da yer veriyorlar konserlerinde. Solist olarak Muhsin Korkmaz, İbrahim Tutkaç ve Derin Erdoğan görev alıyorlar. Ayrıca , İbrahim Tutkaç bağlamasıyla, Derin Erdoğan da kemanıyla grubun saz ekibinde yer alıyorlar. Klavyede Mehmet Demiral, elektro gitarda Emrah Sonel, bas gitarda Engin Uysal, ve grubun emektarlarından Onur Elvermez de, bateride sanatlarını icra ediyorlar.
Bu arada bir tırnak açarak baterist Onur Elvermez kardeşimin küçük bir şikayetini de söz verdiğim için yerine getirmek durumundayım. Abi, diyor, grup yerleşiminde zorunluluk kandırmacasıyla beni arkalarda karanlık bir yerlere yerleştiriyorlar. Zaten karanlık, bir de dumanı saldılar mı, iyicene gözlerden siliyorlar beni. Onlar sahnenin en ön tarafında arz-ı endam ederken ben o loş yerde davulların, zillerin arkasında, dumanların gölgesinde yok olup gidiyorum. Doğru söze ne denir, eee ben de epey eski adamım ya verdim kopyayı, bundan kimsenin haberi yok, zamanı gelince Hanyayı Konya’yı anlayacaklar. Bak kardeşim, dedim, şikayet etme icraat yap. Değerini bilmeyene , seni kıskanıp arkalarda harcamak isteyene haddini bildirmek mi istiyorsun, zurnanın zırt ettiği bir yerde sok ellerini cebine git bir bardak su iç. Mutfaktan değil bakkaldan al suyu. Ancak o zaman anlarlar değerini. Tamam abi, dedi ilk konserde çekerim iplerini, beni harcamak neymiş görürler.

İşte böyle, bir yandan ekmek kavgası diğer yandan müzikle tam yirmi bir yıl tüketen GRUP ÖZGÜRLÜK’ün güzel anılarla süslü kısacık özgeçmişleri. Onlar bu kentin sanatında önemli katkıları olan insanlar. Sanat bir kentin en güzel yüzüdür. Bu yüzden bu kentin sanatına katkıda bulunan sanatçılara sahip çıkmak, çalışmalarında yardımcı olmak bu kente hizmetten başka bir şey değildir.

Bu, bugün de karnım doydu çok şükür, demekten öte bir şeydir. ” Karnın doydu ama ya ruhun ? “ sorusuna birkaç yanıt bulmadan da yaşamanın ne anlamı olur ki…

İlerdeki zamanlarda kentimizin diğer değerli sanatçılarına yer vereceğim bu köşemde. Onlar unutulmaya gelmeyecek kadar değerlidirler. Onları unutturmamak ve yarınlara taşımak için yapacağım bunu.

YALNIZLIĞINDA BÜYÜYEN BİR OZAN (SERMİN ERGÖL)

Kır çiçeklerinin değerini çok az kişi aklına getirir. Çünkü onlar öylesine uzaklardadırlar ki ; onları ne görecek gözler ne de sevecek gönüller vardır. Ya bir taş dibinde yaşarlar dünyalarını ya da güne boy uzatan bir ağaç dibinin yalnızlığını mekan tutarlar yaşamla¬rına. Göz önünde durup kendilerini açık ederek beğeni dilenmek gibi bir arzuları hiç olmamıştır. Güzelliklerini içlerinde yaşarlar. Uçsuz bucaksız,görünmez diyarlarda bin dallı çiçekler gibi açsalar da özlerinde özgür ormanların, hormonsuz toprakların sevdalı kokusu vardır. Dünyayı ve olan biteni uzaktan izlerler ve yürekle¬rinin derinliklerinde en yoğun, en coşkun ve en onulmaz biçimde yaşarlar.

Yanılıp da oralara yolu düşenlerin yüreklerine tüneyen o tatlı sarhoşluk, gözlerindeki hayret ve bu güne kadar böylesine bir güzellikler dünyasından haberdar olamamanın hüznü işte hep bu yüzdendir.
Yalnızlığında büyüyen gözden ırak kır çiçekleri örneği bir ozandır Sermin ERGÖL… Yazdıklarını çok beğendiğim bu sessiz ve yitik ozanın şiirlerini yalnızca internette bulabildim. Gönlüm razı ol¬madı uzaklarda çiçekler açmasına; Samsun bu sanatçısını ta¬nısın, şiirlerinden ve öykülerinden haberdar olsun istedim.

Ne zaman ki
Karanlıkta sözcükler peydahlandı
Yeniden doğdu umut
Yarı nesnel- yarı soyut bir meyvenin içinde
—oğullar, kızlar gördüm
—cesur, hür ve aydın
barış nidalarıyla, kiraz bahçelerinde !

Tamamını alamadığım bu şiir sanırım Sermin Ergöl’in kır çiçek¬leri örneği o gizemli dünyasından ipuçları vermiştir.
Şiir, şairin izdüşümüdür. Ne kadar gizlense de, ne kadar gi¬zemli dursa da şiir yazarını apaçık eder. Belki öylesine bil¬diğimiz gibi değil ama bu hep öyledir. İpuçları vardır şiir¬lerde. Bir sözcüğün anlamındadır ya da bir imgenin en ele avuca sığmaz kanatlarına tutulmuştur o… Görmesini bilene , anlamasını bilenedir bu apaçık dünya.

Bir söyleşimizde şöyle diyor: ‘’Ben yalnız bir insanım ,söyleyecek o kadar çok şeyim var ki…. Paylaşmak istesem de öyle kolayca paylaşamam ,sonra herkesle paylaşmak da istemem ya…..Beni herkesin anlamasını da istemiyorum üstelik. Beni benim gibiler anlasın yeter . Ben de tüm gü¬cümle kalemime yükleniyorum .Kendimi ancak şiirlerimle ifade edebiliyorum .‘’

Bu onun kendini birkaç cümlede anlatımı. Bu yüzden ala¬bildiğine açık anlatım biçiminde sıyrılarak imgelerin gi¬zemli söyleşileriyle dışa vurmuş içindeki tüm yaşam serüve¬nini. Ne Garipçilerin imgesiz şiiri ne de İkinci Yeni’nin im¬gelere dayanan anlamsız şiiri . Her ikisini de es geçmiş; kendi ruhunun derinliklerinden gelen sese kulak vermiş , hem imgeye yol vermiş hem de anlama …..

Küçük kelebeklerin gölgeleri altında
Yasak öyküler ezberleyecektik
Kavgasız, kaygısız yurtlara hasret
Aydın bakışlı yüzler çizecektik karanlığa

Hep yasaklara ,tabulara ve toplumların değişmez, değiştirile¬mez kurallarına sessiz bir başkaldırı vardır şiirlerinde. Daha çok anaç, kadınsı ve ezgin bir yüreğin suya vuran gölgesi gi¬bidir. Anlamı perdeleyerek okuyucuya da yorum hakkı vermiştir. Ya da şiirini anlamak isteyenlerden birazcık ol¬sun emek verip kafa yorarak bu güzelliklerin tadına varmalarını istemiştir.
gün gelir dudağımın kıyısına bir türkü yerleşir
gözümün kıyısına mavi bakışlı gök
gün gelir elimizde zeytin dalları
ota böceğe bırakırlar belki o mayınlı dağları
kazansın isterim barış ,aşk

içimiz hür ,alnımız ak ,belli mi olur ,
belki bir gün keyif verir yaşamak

Öncelikle isyankardır yaşama. Belli etmez ama imgelerde saklanan anlam iki yanlı keskin bir bıçak gibidir. Dünyanın gidişine, zulme, sömürge beyinlilere, zeytinyağı gibi hep üstte kalanlara ve bilimum ikiyüzlülüklere tek silahıyla acımasızca vu¬rur. Ezenden değil, ezilenden yanadır dizeleri. Bazen ezgin bir çocuk ruhuyla halini açık eder, bazen kılıcını kuşanır dizelerin gözünü budaktan sakınmaz gücüyle tüm tabulara, baskılara, in¬san özgürlüklerini hiçe sayan törelere ve her türlü zorbaca dü¬şüncelere isyan eder.

masumlar , melekler gecemizi istila eder
zehirli düş gibi kapımızı zorluyor
terimizden ve kokumuzdan medet umuyorlar
çünkü onlar cennetin yolcusu olabilirler sayemizde
çünkü şiir çirkin
biz kötüyüz
elma kurtlu
şarap bozuk
bıçak kör

Sunulan iki karşıtlıktan biri “ aşk “ diğeri aşkı kötü, ayıp ve ahlak dışı saymayı marifet bilenler.
Toplum kurallarına karşı dik duran aşk her ne kadar ayıplanıp tabudan sayılsa da, şair her türlü aşkı kutsal sayıp tüm benliğini ona siper eder. Sokak aralarında bilmem kaç yıllık karısını öldürmek için kovalayan hastalıklı zihniyete karşı kavgasını dize¬lerindeki en ışıltılı imgelerle tüm insanlığın umursamaz yüzüne çarpmaktan kendini alamaz.

Hepsi bir yana yazdıklarını internet dünyasının sayısız sitesinde yayınlayıp paylaşarak tamamlamış görevini. Kendisi gibi yalnız ve yitik dünyaların insanlarıyla bir arada olmak yetivermiş ona.

Artık sanal dünyanın bu tanınmış şairini gerçek dünyalara da açık edip tanıtma zamanı gelmiştir sanırım.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu