REDİNGOTLU İSTANBULİN
“Bela rüzgarı kimseleri ayırt etmez.
Dört bir yana eserken bir seni vurur bir beni.”
REDİNGOTLU İSTANBULİN
Tanzimat-ı Hayriye sonrası İstanbul’da temiz ve kibar bir insan modeli görülür. Doğu-batı sentezini yansıtan bir kıyafetle sokaklarda boy gösteren bu tip sade ve düşünceli bir yaşam tarzını benimser. Beyaz pantolonlu, beyaz yelekli, lüstrin galoşlu ve ince yapılarıyla çağdaşlarından farklıdırlar. Boyunlarından ipekli bir mendille boğulmuş gibidirler.
Kısa bir süre sonra redingot devri gelir. Yarı uşak, yarı kapıkulu, riyakar, adi bir kuşak türer. En kibarlarında bile saray hademesi tavrı vardır. Her şeyin rokokolaştığı bu devirde her zaman hayal edilmiş bir Avrupa gezisi için bavullar hazır tutulur. Hemen yanı başında ise bir şapka kutusu durur. Aynanın karşısına geçip güne uygun şapkayı takmak için tüm şapkalar birer birer denenir.
Yıllar geçer…
Kaos ortamı saldırganlık ve düşmanlığı beslediği için kişiliklerde ruhsal zehirlenme, anksiete ve psikomotor ajitasyonları körükler. Alınganlıklar ve hezeyanlar, döğüşme, muhakeme bozukluğu uyumsuz tavırları besleyerek sosyal bozulmalara zemin oluşturur. Konuşkanlık ve yapışkanlık megalomani ile birleşir ve sonra…
Sonra Redingotlu Fularlı İstanbulin Tosun Nami içindeki zehiri dalga dalga her tarafa yollayıverir.
Oysa bu tür dalgalar 1700 rakımlı ADAnın olsa olsa sadece eteklerini yalar.
Sevgiler…
NURETTİN TAŞÇI