Niyazi Özgür YÜCE
1 Mayıs 1970 yılında Gümüşhane’nin Özcan Mahallesi Değirmenbahçe semtinde doğdu. İlkokulu Gümüşhane’de Dumlupınar ilkokulunda, orta ve lise tahsilini İstanbul’da tamamladı. Marmara Üniversitesi Fizik bölümünde başladığı yüksek tahsilini Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünde tamamladı. Ülkesinin birçok kentini dünyanın bazı ülkelerini gezdi; memleketinden güzelini görmediğini söyledi. Öğrenci oldu, esnaf oldu, işçi oldu, işsiz oldu, Yaşama ümidini, toprağı, memleketinin dağlarını ve insanlarını çok sevdi.
Yaşayabildiği kadarını yazabildiği kadar yazdı. Esnaf Haydar’ın Hikâyesi Niyazi Özgür Yüce’nin ilk şiir kitabıdır.
MEMLEKETİME MEKTUP
…Ve ben gene çocuk olacağım
Yalnızca dağlarda oynayacağım
Ve annem gene beni merak edecek
Değil mi baba!
Sana mektup yazmıştım
Ağaçlar yapraksız
Toprak kıraç kaldı
Dağlar gelinlik giyerken
Ben için için ağladım.
Yalnızdım
Mektubunu alamadım.
Sanırım şimdi dağlar yeşermektedir
Ve karlar da erimiştir
Benden sorarsan
Karanlık gökyüzünde
Uykusuz yıldızlarla beraberim.
Hep,
Ümit etmekteyim.
Yıkılmamı bekleyenlere inat
Sabredip direnmekteyim
— Bilemiyorum
bir gün güneş bizim de
Yüzlerimizi aydınlatacak mı?
— Ne dersin?
— He canım, sen bilirsin
Benim uslanmayacağımı bilirsin.
Yağan yağmuru, toprak kokusunu
Kuşburnu, more, kuzukulağı topladığımız
İkindi vakti akşamüstlerini
Sana özgü ılık güz meltemlerini
Nane, kekik, yaban gülü ikliminde
Kuru derelerde göze seslerinin ahengini
Geceleri ay ve yıldızların tebessümleriyle
Dağların beni çağıran sessizliğinde
Anne sözü dinlemeyen bir çocuk gibi
Gevenleri, dikenleri, pirleri
Aşarak koştuğum günleri,
Bütün gizemiyle ramazan gecelerini
Lavaş makarnasını, sironu, erişteyi
Penceresine oturup iftarı beklediğim
Bin bir gece masallarını dinlediğim
Bütün hoşgörüsüyle
Eski Gümüşhane evini
Unutmadığımı bilirsin
Şimdi
Sesini kaybetmiş bu şehirde
Sensizliğin selinde
— Gurbetimde
Ellerim göklere açık
Rahmet yağmurlarını beklerken
— Neden
Senden ve birçok şeyden
Kaçmak istediğimi göreceksin
— Öncelikle sen ellerinsin!
Eski İstanbul sokaklarıysa
Mütahitlerin !
Cumbalı evler, kaldırım sokaklar
İsli duvarlar, ihtiyar çınarlar
Ve sen yoksun artık
— Hem artık
Üsküdar’a gideriken
Ne bir yağmur alıyor
Ne gözleri mahmur bir sevgili
Ne de mendil bırakacak birisi var
Şimdi soruyorsun
— Neden gelmiyorsun
— Neden yoksun
Anlatayım anladığımı
Anlatayım yaşadıklarımı
Soluduğum havanın anlamını
Ve sonrasını….
Bugün,
Karnım aç
Cebim meteliksiz
Ve hatta
Geleceğim belirsiz olsa da
Her doğan gün böyle kirli doğdukça
Yüreğimde çocuklar ağlarken
— Bilirim ki
Direnmeliyim
Yoksa
Yoksa yüzümü bu şehirde
Gökyüzüne nasıl dönebilirim?
— Olsun
Herkes benden kaçıyor olsun
Senden de saklamıyorum
Anlıyor musun?
— Ben bir memur çocuğuyum
Gümüşhane’den İstanbul’a
Sürgünlerden, gözyaşından
— Yoğrulmuştur hamurum.
— Bu kentte
Aç, susuz,
Yetim çocukların gözyaşı
Dilenen yaşlı kadınların laneti
Benim
Benim, acılardan
Saçı sakalı birbirine karışan
Erken yaşta büyümek zorunda olan
Ve kalabalıklar arasında yapayalnız kalan!
Sonra
— Bilmem ki anlar mısın beni beyle
Ne bilem işte eyle!
— Demiştin ki gurbetten haber söyle
Bunun için artık keşke
Keşke bile diyemiyorum
— Kaybolsaydım
Seninle beraber adı bilinmeyen bir köyde
……………………………
Şimdi sanırım dağlar yeşermiştir
Ve karlar da erimiştir
Benden sorarsan
— İşte!
— Böyleyim
Biliyorum yazmazsın
Ama yine de sen anlat,
Ben yazdım
— Sen nasılsın iyi misin?
On yılı aşkındır göremediğim, bir kaç kere aradıysam da bulamadığım Sevgili Dostumun gönlüne fikrine sağlık.
Bir nebze de olsa bildiğm dünyadan haber veren dizelerini okurken bir yerlere akıp gittim.
Hiç unutmadım
Selamlar Sevgiler ve En derin muhabbetimle.
Ersan Kalay
Niyazi kardeşim sana da şairlik yakışırdı. Nerelerdesin?